OrtaÇağ RPG
Ortaçağ Monarşisinin Bambaşka Dünyasına Göç Etmeye Ne Dersin? Fatastik dünyanın kapılarını senin için ortaçağ ile birleştirdik! Hemen üye ol ve bu büyülü dünyaya yanaş...
OrtaÇağ RPG
Ortaçağ Monarşisinin Bambaşka Dünyasına Göç Etmeye Ne Dersin? Fatastik dünyanın kapılarını senin için ortaçağ ile birleştirdik! Hemen üye ol ve bu büyülü dünyaya yanaş...
OrtaÇağ RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Ortaçağın bağrından kopmuş, engizisyondan büyücülere kadar herşeyin olduğu hayal gücünün sınır tanımadığı Role Playing portalı!
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Ölüm Çanları

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Tristan Connor Fox
Leon Örgütü Üyesi
Tristan Connor Fox


Erkek Mesaj Sayısı : 4
Kayıt tarihi : 22/10/10
Yaş : 30

Karakter Sayfası
Karakterin Adı:
Bağlı Bulunduğu Krallık:
Uyruğu:

Ölüm Çanları Empty
MesajKonu: Ölüm Çanları   Ölüm Çanları Icon_minitimePaz Ekim 31, 2010 1:01 pm

Doğu’dan esen buz gibi rüzgâr vücudunu yalayıp geçince gözlerini kırpıştırdı ve gökyüzüne baktı. Tek bir bulut yoktu, dolunay yansıtabildiği bütün ışığı Napoli’nin karanlık sokaklarına yayıyordu. Ama bu çoğu sokak için yeterli olmuyordu, yalnızca büyük meydanlar bu beyaz ışıktan nasiplerini alabiliyorlardı. ´Ay henüz çok genç,´ diye düşündü. ´Çok solgun.´ Kendisi ve yanındaki kadın ise adeta ayın aydınlatmaya çalıştığı dünyaya ait değilmiş gibi, ışıktan hiç nasiplerini almayan iki karanlık silüet olarak bekliyorlardı. Sıradan gözlerin onları görebilmek için bir el feneriyle burunlarının dibine kadar gelmeleri gerekirdi. Ama buna genelde izin vermezlerdi.

Gözlerini tekrar kırpıştırdı ve önündeki kasabaya baktı. Vergisini ödemeyen birtakım kaçakçılar için olmayacak bir yer diye düşündü ve iç çekti. Böyle ufak pürüzlerle uğraşmak canını sıkıyordu. Papa’nın vergiler konusunda katı davranması normal sayılabilirdi. Yine de bu iş için bizzat onları göndermesi merakını çelmişti. Gözlerini şüpheyle gökyüzüne dikerek ne kadar zaman olduğunu düşündü. Güneşin doğmasına daha saatler olmasına rağmen avuçları kaşınmaya başlamıştı. Yumruklarını birkaç kez sıkarak bunu yok saydı.

Gözleri sokaklarda koşturmakta olan hayvanlara takıldı bir süre. Sık sık sokak köpekleri çarpmıştı gözüne burada. Şimdi de, birbirleriyle dalaşan köpeklerin havlamaları binalar arasında yankılanmaya başlamıştı. Her sokakta karşılaşılabilecek bu bilinçsiz hayvanlar bile, onların durduğu sokakta bir tehlike, bir soğukluk olduğunu hissedebiliyor ve uzak duruyorlardı. Köpeklerden birinin o tarafa yaklaşmaya çalışmasını izledi gözleriyle. Birkaç adım gelen köpek, bir duvara çarpmış gibi durarak havayı kokladı tedirginlikle. Sonradan kuyruğunu kıstırmış gibi uluyarak sokaktan uzaklaştı. ´Hiç misafirperverce değil.´ Ardından yapması gereken işe odaklandı.

Üstündeki kırmızı desenli siyah cüppenin içinde kaskatı beklemeye devam etti bir süre. Geceleyin köylüler nadiren dışarı çıkardı, hızla koşan birkaç tanesini izledi gözüyle. Ardından bakışlarını, şu anda da çalışan bir oduncunun hareketlerine döndürdü. Odunları taşırken gereksizce titreyen ayakları ve baltayı gereksiz bir hışımla indirmesi gözünden kaçmamıştı. İkide bir de arkasına bakıyordu. Adamdan korkunun kokusunu sıradan bir insan bile alabilirdi. Başını hafifçe yana yatırdı. Kendisi ve yanındakinin yalnızca birer hurafe, olarak bilindikleri hesaba katılırsa, bu işçinin korkmak için apayrı sebepleri vardı. Yine de korku, onu kullanmayı bilenler için her amaca hizmet edebilecek güçlü bir silahtı. Elleriyle kukuletasını düzeltti ve bakışlarını yanındaki kadına çevirdi.
”Şuradaki uygun görünüyor.”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Silas Boia
Leon Örgütü Başkanı/Vampir
Silas Boia


Mesaj Sayısı : 11
Kayıt tarihi : 18/12/09

Karakter Sayfası
Karakterin Adı: Silas Boia
Bağlı Bulunduğu Krallık: Papalık Krallığı
Uyruğu:

Ölüm Çanları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Çanları   Ölüm Çanları Icon_minitimePaz Ekim 31, 2010 2:11 pm

Şu ihtiyarın aklından neler geçiyordu böyle... Gözlerini kapadı ve dudağını yana kıvırdı hafifçe. Belki de hislerine yenik düşüyordu yaşlılıktan olmasa bile cehenneme giden bu yolda peşine birilerini takmakla geçen hayatı yıpratıcıydı elbette. Çıkar çatışmasıyla geçmiş zavallı bir insan ömrü ve elbette hayata içtenlikle ya da yalnızca çıkarlarla yön veren birileri tarafından sürüklenen bir koyun sürüsü... İnsanların dünyası kesinlikle bundan ibaretti...
Sessizce güldü nefesleri güldüğüne işaret eden bir şekilde sessizce burnundan dışarı verirken. Ardından gözlerini açtı ve doğrudan karşısına baktı yüz ifadesi yeniden duru haline dönmüştü. Gözlerindeki mavilik her zamanki gibi karmaşık ve derinliğiyle bir o kadar dondurucuydu. "Papa onurunun derdine düştü Tristan... Bu günü unutma çünkü onun yoluna çıkan süprüntü etiketi yemiş kişileri öldürmeyeceğiz... Papa'nın gösterişten ibaret vergilere bağladığı onurunu kurtaracağız." dedi ve dudağının kenarını belli belirsiz kıvırdı yeniden Tristan ın işaret ettiği köylü adama bakarken...

Ne ilginç bir ihtiyar... Aslında o kadar basitki o yüzden ilginç... Bir din önderliğinin arkasında cennet adıyla kurduğu cehennemi yöneten düzenbaz bir kalp... Şimdi bir vergiyle bütün hristiyan camiasında yerle bir olacak onurunun derdine mi düşmüştü... Öyle bir şeye sahip miydi ki... Dünya'ya onurunu unutturmuş bu insan ırkı için onur gerçekte ne ifade ediyordu... Elbette ayaklar altına alınmış çıkarlardan fazlasını değil.

Tristan'ın az önce kendisine gösterdiği adamı izlemeye koyuldu. Bu şehirde çok uzun zaman önce bir simyacıyı öldürmek için bulunmuştu.O zamanlar kendisini şanssız tesadüfleri üzerine görmüş olan bir kaç köylü üzerine bir takım söylentiler yayılmıştı. Silas ın ne kimliği ne görünüşü ne sesi ne de insan olmayışına dair bir bilgileri olmadığından gördükleri zarif beyaz bir el bu siyah bir rengin arkasına gizlenmiş kişinin kadın olduğunu düşünmelerini sağlamıştı. Yıllardır "Kara Kadın" adını taktıkları bu görüntü hurafe olarak adlandırılsa da bu köyün geceleri terk edilmiş kadar sessiz görünmesinin nedeniydi... Şimdi bu adam gecenin Napoliyi yuttuğu bir saatte odunla mı uğraşıyordu yani... Üstelik hurafe olarakta bilinse bir yandan ödü kopuyor ve her halinden başka işlerin peşinde olduğu anlaşılıyordu. Eline bir balta ve birkaç tane de odun parçası alarak örtmeye çalıştığı şey bu şekilde daha fazla dikkat çekiyordu...
Silas başını hafifçe yana doğru çevirdi ve birkaç saniye sonra karanlığın içinden kendilerine doğru yirmi beş yaşlarında uzun boylu bir adam çıktı. Silas ve tristan ın aksine bir insandı ancak leon örgütünün şu ana kadar başarısız olmamış istihbaratçılarından biriydi. Kendisini Papa sevgisi gibi zavallı birşeyle üç vampire hizmete adadıysa ve bundan son derece memnuniyet ve gurur duyan biri olsada aslında bu tek taraflı çıkar dünyasından habersiz bir insandan farksızdı sonuçta çoğu kişi gibi... Uyanık biri olsa da bunları farkedip düşünmeye yeltenecek kadar zeki de değildi... Adam çıkarken üstüne gri renkli bir pelerin geçirdi ve Silas 'ı ardından tristan ı önlerinde eğilip selamlayarak yükseltiden aşağıya sessiz ve hızlıca ilerlemeye başladı... oduncunun korktuğunu başına getirmek üzere...

Ardından birkaç gri cüppeli daha çıktı ve aynı şekilde selam verip emri kabul ederek kendilerini gecenin karanlığına gizleyerek köye, evleri ve köylüleri araştırmak ilerlemeye başladılar... Kimileri sakince ve sessizce görevini tamamlamayı tercih ederken kimisi köyde birkaç çığlığın yükselmesine sebep oluyor ve akabinde bir kan kokusu havaya yayılıyordu ses diğer köylülere ulaşmadan yitip gidiyordu.Muhtemelen ertesi gün yine kara kadın efsanesi gündeme gelicek ve bütün bunların bedduaları lanetleri karı kadın adı altında Silas a yüklenecekti. Düzenbaz ihtiyarın Leon örgütünden, vampirlerden kimin ne kadar haberi vardıki birkaç değişime uğramış efsane dışında...

Silas gözünü yeniden oduncuya doğru çevirdiğinde yerinden kaybolmuştu. Gözleri birkaç metre ileriyi süzdü ve adamı can havliyle köye koşuştururken gördü... Bir süre sonra yanlarına eski püskü minik bir sandığı elinde tutarak genç adam geldi ve gri cüppesinin başlığını arkaya atarak eğildi. "Verginin bir kısmı Efendiler..."dedi ve yüzünü onlara kaldırma cüretini göstermeden konuşmaya devam etti gelecek soruyu tahmin ederek... Çünkü onların sesini duymak korkuyordu, neye benzediklerini bilmiyordu, ölmeden dinine hizmet etmek istiyordu..."Oduncu parayı sakladığı yeri işaret edip kaçmaya başlayınca onun peşine düşmedim ve parayı aldım. Onun kurtulma şansı yok efendim." diyerek selam verdi ve geri çekildi sandığı yanında götürerek. Silas önüne döndü ve oduncuyu izlemeye koyuldu. karşısına iki gri cüppeli çıkmıştı... Bir şekilde sorguya çekileceği apaçıktı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan Connor Fox
Leon Örgütü Üyesi
Tristan Connor Fox


Erkek Mesaj Sayısı : 4
Kayıt tarihi : 22/10/10
Yaş : 30

Karakter Sayfası
Karakterin Adı:
Bağlı Bulunduğu Krallık:
Uyruğu:

Ölüm Çanları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Çanları   Ölüm Çanları Icon_minitimePaz Ekim 31, 2010 6:29 pm

Bir yandan gözleri oduncunun endişeli hareketlerini izlerken, Silas’ın soğuk sesinin kendisine bir şeyler söylediğini duydu. Kelimelerine verdiği tek tepki başını hafifçe aşağı yukarı sallamak olurken hava kapanmaya başlamıştı. Tedirginliği iyice artan köylüyü izlemeye devam etti. Verginin kaçırılma olayı hakkında pek fazla şey bilmediğini kabul etmek zorundaydı. Bütün bildiği, on iki kişi tarafından korunan verginin, bir kişi tarafından kaçırıldığıydı. Üstelik bunu bütün muhafızları öldürmeden başarmış olduğunu da biliyordu. Oyun tahtasına yeni gelen bir oyuncuyu nasıl gözlemlerse, öyle düşünüyordu Tristan şu anda. Kendisini pek çok dikkatli gözün izlediğini bilen birini gözlemlemek zordur. Her türlü tedbirini almıştır, her türlü kamuflajı vardır. Yine de sıradan gözlerin ötesinde bir bakış açısıyla gözlemliyordu onu. Ağırlığını hangi ayağına verdiğinin, gözlerini sürekli kırpıştırıp kırpıştırmadığının, kendisini süzen gözlerden hangisine baktığının, bunların hepsinin önemi vardı onun için. İnce ayrıntılara kafasını takmış bir şekilde düşünürken, onlara doğru yürüyen kişiyi fark etti.

Tanıdık siması, üstüne hızla geçirdiği gri cüppesinin altında derhal kaybolsa da, onun kim olduğunu fark etmede sıkıntı çekmedi. Derin bir nefes alarak kendisini sakinleştiren insanın, önce Silas’ın, daha sonra kendisinin önünde eğilmesini izledi. Ardından gözleriyle takip ettiği adama yönelen insanın uzaklaşmasıyla beraber, teker teker onun ardından gelen birkaç gri cüppelinin aynı şeyi yapıp köyün değişik yerlerine dağılmasını izledi. İnsandan insana olan farklar, Leon’un özenle seçilmiş istihbaratçılarında bile görünüyordu. Bazılarının gittiği yerlerden hiç ses çıkmasa da, bazılarının psikopatlığı belli oluyordu. ´İşlerini tamamlasınlar da, yöntemleriyle ilgilenmiyorum.´ Gittikleri yerler görüş menzilinde değildi, gözleri bomboş gibi görüne köyde dolaştı. Bütün Napoli’nin vergi borcunun bu köyde olması onu gülümsetecek kadar saçma bir durumdu. Gözlerini kırpıştırdı ve elinde bir sandıkla yaklaşmakta olan adama dikti gözlerini.

Adamın konuşmasını ifadesiz bir yüzle dinledikten sonra, bakışları, karşısında iki gri figür bulunan oduncuya kaydı. Adamın gözlerinden korkusunu okumamak mümkün değildi. İki adamın oduncuyu yakalayıp yere oturtmalarını izledi. Yanındaki kadına baktı ve ikisi de o tarafa yaklaştılar. Tristan’ın gözleri hafifçe hırpalanmış oduncudan, iki adama doğru yavaşça kaydı. Zayıf öfkelerini yüzlerinden okuduğu zaman kendi kendine gülümsedi. Neye hizmet ettiklerini biliyorlar mıydı ki? Sıradan insanların, sadece Leon Örgütü hakkında değil, vampirler hakkındaki bilgileri bile şaşırtıcı derecede azdı, insanlara bir süre kan kusturan yaratıklar olarak görüyordu bazıları. Hala yaşadıklarını düşünenler nadirdi. Bazıları geçmişte yaşadıklarını ve kurtulduklarını söylerken, geri döneceklerini düşünenler de vardı. Çoğu ise buna bir şaka gözüyle bakıyordu.

´Şaka olmak için fazla ciddi,´ diye düşündü. ´Yaşamak için fazla ölü, ama ölü olarak kalmak için değil. Geri dönmek içinse fazla yakın.´ Gözü tekrar adamın sorgusuna dönmüştü. Bu kadar yeter diye düşünerek oduncunun görebileceği mesafeye geldi. Üç adamın da gözleri ona dönerken ölüm sessizliği oldu birden. İşe Tristan’ın devam edeceğini anlayan iki adam geri çekildi. Oduncunun gözleri korkuyla büyümüş, karşısındaki silueti izlediğini gördü. Adamın tüyleri vampirlerin yaydığı soğukluktan diken diken olmuştu. Kafasında kurduğu cümleleri soğuk bir sesin aracılığıyla iletirken, ortalığa hala ölüm sessizliği hâkimdi.

”Bana, altınların hepsinin burada olup olmadığını ve bu altınları buraya kimin getirdiğini söyleyeceksin. İsmini, neye benzediğini, nasıl konuştuğunu, tam olarak ne yaptığını… Hepsini anlatacaksın. Bildiğini gözlerinden okumak çok kolay, hiçbir zaman duygularınızı saklayamadınız.” Başını hafifçe yana eğerek sözlerine devam etti. ”Sana soru sormuyorum ölümlü, sana ne yapacağını söylüyorum.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ölüm Çanları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
OrtaÇağ RPG :: İtalyan Toprakları :: Napoli Krallığı-
Buraya geçin: