Gece sessizdi, etrafta sadece birkaç baykuş sesi ve ağır adımların tınıları vardı. Sokağı aydınlatan ay ışığı altında ilerisi gözükmüyordu lakin ayak sesleri yankılanıyordu, her adımda yaklaşan çekici koku ve rüzgarla savrulan siyahımsı saçlar Ay'ın önünden geçiyorlardı. Enoka hafifçe gülümsemesinin ardından yaklaşanın bir kadın olduğunu fark etti. İyice yaklaştığı zaman ince ve dostane sesiyle konuşmaya başladı kadın.
"Enoka siz olmalısınız her yerde sizi aradım."
Heyecan dolu bir ses Enoka'nın merakını daha çok uyandırmıştı. Gecenin en karanlık saatinde bu kadının ne işi vardı karşısında. Yüzü güzel ve ufaktı, hafif çekik göz yuvası ardında kahverengi ışıl ışıl gözleri Enoka'yı süzüyordu. dudakları rüzgarla hafifçe çatlamış, soğukla pembeleşmişti. Kadının onu neden aradığını merak ediyordu ve sorusuna cevap ararcasına baktı ve bir yandan da üzerine giydiği beyaz elbisesini süzdü kadının.
"Başımız dertte. Babam seni bulmam için beni gönderdi."
Karşısındaki bayan şimdi daha tanıdık geliyordu gözüne. Lyne'nın kızıydı karşısındaki. Merakı daha da artmıştı acaba eski yaşlı dostuna bir şey mi olmuşu. Zamanın en iyi bilim adamlarından biriydi lakin kilisenin baskısı ensesindeydi. Küçük bir evde yaşıyorlardı ve geniş bir aileydi. Sanırım karşısındaki evin en büyük kızıydı. Yüzündeki endişeye rağmen çok güzeldi.
"Gel benimle."
Enoka hızlı ve ikna edici bir şekilde konuştu. Kız da arkasından koşarak geldi. Ahır pek uzak değildi ama basık gece yürümeyi bile zorlaştırıyordu. Enoka'nın atının sırtına atladılar. Yolda başlarındaki hadiseyi anlattı.
Lyne'nın küçük evlerinin önüne gelmişlerdi. Evden loş ışıklar geliyordu ve salonda üç kişi vardı. bunlardan biri Lyne'dı ve geri kalan iki iri yarı kişi de kilisenin adamlarına benziyordu. Cristin'e uzak durmasını söyledi ve içerideki adamların yanına yaklaştı. Uzun ve sakallı olan Enoka'ya döndü.
"Sen ne arıyorsun burda?"
Enoka sinsice gülerek konuşmaya başladı.
"Kilise adına çalışıyorsunuz anlaşılan. Siz iki beyinsiz sonsuza dek bu dinden atılmak istemiyorsanız defolun."
Adamlar ürkerek geri çekildiler, gecenin karanlığı arasında derin ormanda kayboldular. Atlarının sesleri ise yankılanmaya devam etti. Lyne başından geçenleri anlattı. Soğuk gecenin rüzgarları odayı yoklasa da üşümüyordu hiç biri. Sabah ağaçların kalın gövdeleri arkasından kendini göstermişti. Kara gece ardından umut dolu bir şafak. Enoka gitmeye hazırlanmıştı. Kapıya yaklaştığı sırada arkasını son kez döndüğünde onu ilk gördüğü andaki şaşkınlık yüzüne ilişmişti.Güneş ışığındaki kahverengi saçları omuzlarına dökülüyordu ve tatlı tebessümü Enoka'nın içine işliyordu. Cristin'in eli ağırca kalktı havaya istemsizce el salladı elveda dercesine. Enoka çıkacakken bir soru tüm dikkatini dağıttı ve yüzüne hoş ve ufak bir tebessüm kattı.
" Seni yine görebilecek miyim? "
"Eğer isterseniz evet zira bana adınızı hala bağışlamadınız? "
Genç bayan gülerek cevap verdi ve bakışları keskinleşti giderek. Yüreğine inercesine bakıyordu ve Enoka'yı ısıtıyordu. Hoş sesiyle konuşmaya devam etti.
"Cristin... "
Bu ismi tanıyordu. Bu kadının güzelliği dilden dile dolaşırdı. Onu gören etkilenirdi. Enoka da onlardan biriydi.
"Elveda Cristin. "
Sonbahar rüzgarını ardına alarak şehre geri döndü. Zihninde Cristin vardı. Arzuları her ne kadar geri dön dese de o yoluna devam etti. Nefesinin kırbacına rağmen şehrin boğuk havasına teslim olmaya. Cristin'le bir gün karşılaşacaktı.